Bir an gözlerinizi kapatın ve kadınsız bir dünyayı hayal edin desem, eminim erkeklerin çoğu ”Oh Allah’ım! Artık dır dır yok” diyecektir. Şunu hemen belirtmeliyim ki bunu düşünmeden, şartlanmış olarak söylüyorlar. Zira kadınsız bir dünya, incelik ve zarafetten uzak değil midir? Tamamen erkeklerle dolu bir ortama bir kadın girdiğinde bir toparlanma, oturma düzeninden konuşma ve davranışa kadar sanki bir çekidüzen oluşmaz mı? Küfürlü ya da argo konuşmalar, yerini nezakete, centilmenliğe ve saygınlığa bırakmaz mı?

Tüm bunların bilincinde olup da sırf laf olsun diye kadın dırdırı diyen arkadaşlara diyorum ki “kadın ana-dır, kadın can-dır, kadın canan-dır, kadın vatan-dır.” 93 Harbi sırasında Aziziye tabyalarında Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişine katılmak için beşikteki çocuğunu bırakırken -“benim yavrum anasız büyür ama, vatansız büyüyemez” diyen ve hiç düşünmeden savaşa katılan Nene Hatun’u, Kurtuluş savaşındaki mücadeleleriyle göz dolduran Şerife Bacı’yı, Halime Çavuş’u, Nezahet Onbaşı’yı, Kara Fatma’yı, Gördesli Makbule’yi, Halide Edip Adıvar’ı, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gidip cüzzam hastalığını bitiren ve kurduğu dernekle binlerce kardelenin yetişmesine vesile olan Türkan SAYLAN’ı, anlatmakla ne bu sayfaya ne de kitaplara sığdırabiliriz.

Anladım ki, sizler takdir etmeseniz, yüceltmeseniz ve övmeseniz de kadın, sahip olduğu o sarsılmaz inancı ve içinde saklı olup asla ve asla kıramayacağınız manevi gücüyle yaratmaya, üretmeye, eğitmeye devam edecektir. Ama kadınlar, tüm bu şiddet ve onur kırıcı söylem, eylem ve olumsuz durumlara rağmen adlarına yakılan türkülere, yazılan şarkılara, şiirlere, romanlara ve çizilen resimlere baktığımızda ironik bir durumla karşılaşmaktayız. Bu ironi, “hem döverim, hem severim” dedikleri türden bir ironi. Allah aşkına “seven kıskanır”, “ya benimsin ya kara toprağın” gibi absürt söylemlere ne gerek var. Halbuki ne güzel demiş üstad:
Gitmek gerekir bazen
fazla yormadan,
daha çok bıktırmadan,
eğer vaktiyse,
Ardına bile bakmadan…
Hz. Mevlâna en naif şekilde ne güzel demiş;
Ya tutunacak kadar yakın ol,
Ya unutulacak kadar uzak,
kaygılanma herkes ölür,
kimi toprağa gömülür kimi yüreğe…
Her şey seninle güzel,
Bu yağmur, bu kar bile.
diyor şarkı.
Uzaklarda bir şehirdeyim, yüreğimi sana bıraktım,
Uzakta bir sevdadayım umutlarımı sana bıraktım,
Yalnızlığı alıp koynuma gülüşlerimi sana bıraktım
Sebebim sensin, unutma ben aklımı sen de bıraktım…

diyor şiir.
Bu şiirin kadına mı erkeğe mi yazıldığı belli oluyor mu? Hayır. Yani duygunun cinsiyeti yok neden anlamıyorsunuz? Bu dünya yeterince büyük, herkese yer var.
“Ya al götür kalanımı ya da gel tamamla eksik yanımı ” diyor Mevlânâ. Kadınsız ve erkeksiz bir dünya eksiktir. Lütfen içgüdülerinizle değil; gönlünüzle, aklınızla konuşun. Çünkü öyle bir an gelir ki kadın dırdırına bile hasret kalırsınız beyler. Biz birlikte varız, ayrımız gayrımız yok. Her ne kadar “eksik etek” diye yaftalayıp, “kızlara miras düşmez” diyerek Allah’ın kelamını inkar edenler, “kadının saçı uzun aklı kısa” deyip kadını aşağıladığını sananlar, güya kadın cahilliğe karşı savaş verirken ”kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” diyerek kendince bir kelam ettiğini sananlar,
Durulduğu zamanlar olur insanın,
Yorulduğu zamanlar olduğu gibi,
Ama ömür götüren ”KIRILDIĞI” zamanlardır.
Ne olur kırmayalım ne olur dövmeyelim ne olur öldürmeyelim.
Ne güzel demiş Yunus Emre: “gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.”

Sevmekle başlar her şey ve öyle gider. Yalnızca ona sahip çıkmak ve korumak gerekir. Bir annenin kızına yaptığı şu muhteşem öğüde şapka çıkarmamak mümkün mü?
“Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım, Sevginin ürünü olur, nefretin değil kızım. Zulmün önünde dimdik tut onurunu,
SEVGİNİN ÖNÜNDE EĞİL KIZIM…
Sözlerimi Muhammet Caner Ilgaroğlu hocamın şu veciz sözüyle bitirmek istiyorum;
“Erkeğe yakışan kadına vurmak değil; ona vurulmaktır.”
Muhabbetle kalınız…
GIPHY App Key not set. Please check settings